Kayıtlar

Nisan, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yolda Olma Hali/Sony LBT A60

Resim
  Bugün evde eski bir CD buldum (Dire Straits’in On Every Street albümü) ve sanki elimden tutup bir anda gençliğime, seksenlerin sonlarına, doksanlı yılların ta en başına götürdü. O zamanlar müzik dinlemek bir ritüeldi, şimdiki gibi değildi. Katlı müzik setleri vardı hani şu heybetli, evi titreten cinsten. Ben de harçlıklarımı biriktirip yarı parayı denkleştirince, babamın koltuk çıkarak, yani paranın yarısını koyarak verdiği destekle bir Sony LBT-A60 almıştım. Tam bir canavardı, evi sallıyordu. Heybetli kolonlarıyla birlikte herhalde 15 kilo vardır. Mini buzdolabı büyüklüğünde, gündüzleri ihtişamıyla göz kamaştırır, geceleri ışıkları kapatıp müzik setinin ışıkları ortama bambaşka bir büyü katardı. O zamanlar elektronik ve beyaz eşyanın merkezi, tabii ki Doğubank İş Merkezi’ydi. Oradaki gidip gelme hikayesini anlatsam, başlı başına bir macera olur Kalabalık koridorlar, her vitrine uzanan meraklı gözler, dükkanlardan taşan pazarlık sesleri… Hey gidi günler hey. Bir de Sirkeci Garı’n...

Yolda Olma Hali/Çıkmaz Sokak

Resim
  Bilerek giriyorum bu sokağa. Yolda nelerle karşılaşacağımı bilmiyorum, ama sonu biliyorum geri döneceğim. Çünkü bir çıkmaz sokağın başındayım. Geniş bir kaldırımda yürüyorum kaldırım taşları eskimeye yüz tutmuş taşların çatlaklarından otlar fısıldıyor. Arabalar hep aynı yönde park etmiş. Tıpkı hayat gibi. Başlıyoruz, yol belirsiz, ama son kaçınılmaz yine geldiğimiz yere döneceğiz. Adımımı atmadan önce gözüm sokağın başındaki mavi tabelaya takılıyor. Kırmızı bölümü sessiz bir uyarı gibi. “Göz, görmemek için vardır” demiş Aristo. Her gün önünden geçtiğimiz bu tabela hayatı fısıldıyor, ama nadiren durup dinliyoruz. Mavisi, tertemiz umutla açılan bir sayfayı, her şeyin mümkün göründüğü anı çağrıştırıyor. Kırmızı bölüm ise keskin; aldığım darbelerin, omuzlarıma binen yüklerin, yorgunluğumun rengi. Daha ilk adımda sonu söylüyor yürüyeceksin, ama döneceksin. Bu kabulleniş çok ağır. İlk adımı atarken sokağın genişliği içimi açıyor, çocukluğum ve gençliğim gibi. O zamanlar ne çok seçenek ...

Hayata Cevaplar/Fotoğrafçı

Resim
  Anın Sessiz Şarkısı Fotoğraf, bir anı dondurmanın ötesindedir kalbin, aklın ve gözün birleştiği bir sanattır. Tasavvufta insan, kendini bilerek hakikate yürür fotoğrafçı da objektifini her çevirdiğinde kendini ve kainatın yeniden keşfeder. Bir kare, sadece görüntü değil, bir tefekkürdür anın ruhunu saklayan bir aynadır. Doğanın Misafiri Fotoğrafçı, doğaya bir misafir gibi yaklaşır. Bir sabah, Karadeniz’de bir yaylada gün doğumunu beklerken, sisler arasında bir çiçeğin yaprağına tutunan çiy damlasını görür. O damlada, kainatın zarif ahengini fark eder. Deklanşöre basarken ne bir dal kırar ne bir kuşun huzurunu bozar içünkü her kare, dünyanın bir parçası olduğunu fısıldar. Tasavvufta her varlık, yaratıcının bir yansımasıdır fotoğrafçı, bu yansımalara saygıyla bakar. Ege’de dalganın köpüğünü, Istranca’da rüzgarda ormanın dansını ya da Galata köprüsünde martının kanat çırpışını kadraja alırken doğanın sessiz şiirini karelerine taşır. Bu şiir izleyende hayret uyandırır kalbi şükre çağ...

Yolda Olma Hali/Tutunmak

Resim
Nisan, her yer için bir uyanış ayı. Yeni açmış çiçeklerin kokusu, İstiklal Caddesi’nin taş döşeli yoluna sinmiş eski bir melankoliyle karışıladı beni. Tünelden caddeye ilk adımınla gördüğüm tramvay rayları, o taşlar üzerinde ince bir çizgi gibi uzanıyor bir yere varmak ister de hiçbir zaman varamayacak gibi. Tıpkı bu caddede yürüyen insanların hikayeleri gibi herkes bir yere yetişmeye çalışır, ama çoğu zaman aynı kalabalıkta kaybolup gider. Ne zamandır nasibimle kısmetim birleşip yolumu düşürmemişti buralara. Gerçi buranın enerjisi bana hep karışık gelmiştir. Eğer enerjin yüksekse, İstiklal seni daha da yükseltir kahkahalar, sokak müzisyenlerinin neşeli melodileri, vitrinlerin ışıltısı ruhunu havalandırır. Ama eğer düşükse, burası seni daha da aşağı çeker gri taşların soğukluğu, kalabalığın yalnızlığı, geçmişten kalan yankılar içini kemirir. Bu yüzden dikkat edilmesi gereken bir bölge burası. Bir yanda Taksim’den Galata’ya uzanan bu cadde, tarihle modernliğin iç içe geçtiği bir ayna gi...

Yolda Olma Hali/Rüya

Resim
Her yer uçsuz bucaksız ve her yer sapsarı. Toprak, otlar, hatta uzaktaki gölün ötesindeki yamaçlar bile altınla boyanmış gibi. Parmaklarım sarı başaklara değdiğinde gıdıklayan, ince bir toz bulutu yükseldi, genzime dolan o ağır kokuyu keskinleştirdi. Bu sarı denizin ortasında, sıvasız tuğladan tek katlı bir kulübe bir leke gibi duruyordu. Kapısında gölgemle ben. ileride mavi göl sakin sularıyla parlıyor, gökyüzü kızıla çalıyor. Sarımtrak bir ışık yüzüme vururken, esinti başakların hışırtısını kulaklarıma taşıdı. o an, bir mısra usulca aklıma düştü  Gerçek, zihnin örtülerini kaldırdığında görünür.   uyandım  Bu yeri rüyamda kaçıncı kez görüyordum, bilmiyordumama koku, hep aynıydı. Yatağın ortasında doğruldum. Vücudum hala rüyanın sarı tozunu taşıyor gibiydi tenimde mi kalmıştı, yoksa kulübe bir yerlerde hala duruyor muydu? Başucumda sürahi bir cam heykel gibi duruyordu suyu bardağa doldururken, bir an gölün mavisi camda dalgalandı sonra kayboldu. Yudumlarım yavaştı, her bi...