Yolda Olma Hali/Sony LBT A60
Bugün evde eski bir CD buldum (Dire Straits’in On Every Street albümü) ve sanki elimden tutup bir anda gençliğime, seksenlerin sonlarına, doksanlı yılların ta en başına götürdü. O zamanlar müzik dinlemek bir ritüeldi, şimdiki gibi değildi. Katlı müzik setleri vardı hani şu heybetli, evi titreten cinsten. Ben de harçlıklarımı biriktirip yarı parayı denkleştirince, babamın koltuk çıkarak, yani paranın yarısını koyarak verdiği destekle bir Sony LBT-A60 almıştım. Tam bir canavardı, evi sallıyordu. Heybetli kolonlarıyla birlikte herhalde 15 kilo vardır. Mini buzdolabı büyüklüğünde, gündüzleri ihtişamıyla göz kamaştırır, geceleri ışıkları kapatıp müzik setinin ışıkları ortama bambaşka bir büyü katardı.
O zamanlar elektronik ve beyaz eşyanın merkezi, tabii ki Doğubank İş Merkezi’ydi. Oradaki gidip gelme hikayesini anlatsam, başlı başına bir macera olur Kalabalık koridorlar, her vitrine uzanan meraklı gözler, dükkanlardan taşan pazarlık sesleri… Hey gidi günler hey. Bir de Sirkeci Garı’nın arkasındaki o çay ocağı var ki, hala orada ayakta. O günlerin bende bıraktığı bir emanet gibi ne zaman yolum Sirkeci’ye düşse, uğrarım oraya. Hatıranın bile hatırı var. Eyvallah, o günlere kalben bir selam yolladık.
Şu an bu albümün benim için en güzel benim en sevdiğim parçası You and Your Friend dinliyorum. Muhteşem bir gitar Mark Knopfler’in hüzünlü sesiyle buluşunca o yıllara ışınlanıyorum.Bir yandan yazıyorum, bir yandan o yıllara dalıyorum.
Hadi bakalım, şimdi seni ve kendimi nereye götürüyorum? Kıta değiştirelim, Sirkeci’den Kadıköy’e uzanalım, ne dersin?
Yıl, seksenlerin sonları, doksanlı yılların ta en başları. O zamanlar rock ve metal kasetle yaşanırdı. Orijinal albüm mü? Hak getire Boş kasetlere çekilen kayıtları satarlardı. Kadıköy’deki Akmar Pasajı bu işin mabediydi bir de Taksim Gezi Parkı, evet, şu olayların olduğu yer. Eskiden parkın içindeki yürüyüş yollarının kenarında tahta kutular dizilirdi. On, yirmi kasetlik kutular, yan yana dört-beş tane kasetlerin sırtı yukarı bakar, adeta sana göz kırpardı. Oradan birini seçersin hoşuna giden bir albüm, grup ya da sanatçı görünce çekip alırsın. Olay buydu işte
Bizim mekan genelde Akmar Pasajı’ydı. Alt katta, tam ortada Sempati Kafe vardı. Oraya kurulur, genelde oralet içerdik nedense öyle kalmış aklımda. Sağdan soldan dükkanlardan taşan rock ve metal şarkıları havayı inletirdi. Yeni bir grup mu duydun? Kulağın radar gibi açılır, Bu sette kafa patlatır deyip heyecanla dükkana giderdik. Şu an çalan albümü alabilir miyiz? diye sorardık, içimizdeki tutkuyla.
O Sony LBT-A60 hala benim zaman makinem. Işıkları kapatıp o yıllardan bir cd açtığımda, bir anda o günlere dönüyorum. Doğubank’taki heyecanlı alışveriş, Akmar Pasajı’ndan yükselen müzik sesleri, Sempati Kafe’deki oralet muhabbetleri… Hepsi kulağımda çınlıyor, kalbimde yaşıyor. O yıllar, o müzikler, o anılar… Sanki bambaşka bir dünyadan. Vesselam