Yolda Olma Hali/Çıkmaz Sokak


 Bilerek giriyorum bu sokağa. Yolda nelerle karşılaşacağımı bilmiyorum, ama sonu biliyorum geri döneceğim. Çünkü bir çıkmaz sokağın başındayım. Geniş bir kaldırımda yürüyorum kaldırım taşları eskimeye yüz tutmuş taşların çatlaklarından otlar fısıldıyor. Arabalar hep aynı yönde park etmiş. Tıpkı hayat gibi. Başlıyoruz, yol belirsiz, ama son kaçınılmaz yine geldiğimiz yere döneceğiz.


Adımımı atmadan önce gözüm sokağın başındaki mavi tabelaya takılıyor. Kırmızı bölümü sessiz bir uyarı gibi. “Göz, görmemek için vardır” demiş Aristo. Her gün önünden geçtiğimiz bu tabela hayatı fısıldıyor, ama nadiren durup dinliyoruz. Mavisi, tertemiz umutla açılan bir sayfayı, her şeyin mümkün göründüğü anı çağrıştırıyor. Kırmızı bölüm ise keskin; aldığım darbelerin, omuzlarıma binen yüklerin, yorgunluğumun rengi. Daha ilk adımda sonu söylüyor yürüyeceksin, ama döneceksin. Bu kabulleniş çok ağır.


İlk adımı atarken sokağın genişliği içimi açıyor, çocukluğum ve gençliğim gibi. O zamanlar ne çok seçenek vardı: hangi mesleği seçeceğim, hangi kitapları okuyacağım, ne müzikler dinleyeceğim, nasıl dostluklar kuracağım… Her şey mümkün gibiydi, bu çıkmaz sokağın ferah başlangıcı gibi. Eskiyen taşlar arasında yürürken düşünüyorum: Hayatın takendisi değil mi? Geniş başlıyor, ama ilerledikçe daralıyor. Sorumluluklar, kırıklıklar, sevinç kırıntıları birer ders gibi birikiyor. Göğsümü geriyorum ham geldim, yanacağım, pişip olgunlaşacağım. İçimdeki ses


Demek ki gidilmesi gereken yol buymuş.


Sokak daralıyor. İki katlı bahçeli evlerin yerini on katlı apartmanlar almış, bahçe kapılarıyla sokaktan kopmuş, sanki birer derebeylik kurmuş. Güvenlik kulübesi sınırda, kameralar asker gibi nöbette. Yaş ilerledikçe birer apartmana dönüşüyoruz; her katta başka bir benlik: iş yerinde bir ben, evde başka, dostlarla başka. Apartmanların cilalı koridorlarında, demir kapıların ardında yaşıyoruz dışarıdaki izmaritleri, sokağın kirini görmezden gelerek. Ama o izmaritler bizim, o kir bizim. Trafikte öfkelenen, kalabalıkta itişen, kendi hayallerini yere atan bizleriz. Peki, bu gerçekten bizim seçtiğimiz bir hayat mı? Yoksa bize sunulan bu gri kaleler, bu çıkmaz sokaklar, kendimize yazdığımız kötü bir oyun mu? Bunu görmeyecek kadar kör müyüz gerçekten?


Ve yolun sonu. Mavi tabelanın kırmızı çizgisine vardım. Karşımda kocaman bir duvar, ardını göremiyorum, ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok. Hayatın yolumuza çıkardığı en ağır darbeler gibi bu duvar iş hayatında, dostluklarda, aşkta, her defasında sarsan o anlar gibi. Bir oyunda bölüm sonu canavarıyla karşılaşmak gibi bazen tek seferde anlamazsın, tekrar tekrar yersin darbeyi. Başımı ellerimin arasına alırsın ya Çocukluğumdaki o özgür insan nasıl bu hale geldi dersin. Dönüp kendi derebeyliğine, o apartmana bakarsın. Hangi kat benim? O çocuğu mu arıyorum hala?


Sırtımı duvara dönüyorum. Başladığım yere, sokağın başına doğru adımlarım yavaşça düşüyor. Yürürken içimde bir şey kıpırdanıyor çocukluğum geliyor aklıma o saf, özgür ruhum, her şeyin mümkün göründüğü, dünyanın uçsuz bucaksız bir oyun alanı olduğu günler. Ne oldu o çocuğa? Kayboldu mu apartmanların gri koridorlarında, demir kapıların ardında? Yoksa hala bir yerlerde, içimde mi saklı, beni bekliyor? Kaderin uyarıları düşüyor aklıma: Hayatın sert darbeleri; işin yorgunluğu, dostlukların sarsıntıları, aşkın keskin bıçakları. Her biri, bir duvara toslamak gibi. Defalarca uyarıyor bizi, ama anlamıyoruz. Peki, bu kadar sert mi olmalı? Bazen halıyı döversin, ona değer vermediğinden değil, aksine, tozunu alsın, temizlensin diye. Hayat yada kader de bazen böyle dövüyor değil mi? Bizi sarsıyor, dövüyor, ama belki de bu, bizi arındırmak, o kaybettiğimiz saflığı bulmamız için.


Sokağın başına yaklaşıyorum, mavi tabela yeniden gözümde. Kırmızı çizgi hala orada, ama artık bir engel değil bir hatırlatma sadece. Her dönüş bir son değilmiş, bazen en derin keşifler kendi içimize dönerken başlıyormuş.


“Nefsini bilen Hak’kı bilir, özüne dön,Hakikat yolunda benlikten geç, gönlüne kon.” (Ahmet Yesevi)



Not: sende bir çıkmaz sokak bulup yürü. Bakalım, neler fısıldayacak. 




Bu blogdaki popüler yayınlar

Yolda Olma Hali/Tutunmak

Yolda Olma Hali (6)

Yolda Olma Hali/Sokaklar