Yolda Olma Hali/Rüya
Her yer uçsuz bucaksız ve her yer sapsarı. Toprak, otlar, hatta uzaktaki gölün ötesindeki yamaçlar bile altınla boyanmış gibi. Parmaklarım sarı başaklara değdiğinde gıdıklayan, ince bir toz bulutu yükseldi, genzime dolan o ağır kokuyu keskinleştirdi. Bu sarı denizin ortasında, sıvasız tuğladan tek katlı bir kulübe bir leke gibi duruyordu. Kapısında gölgemle ben. ileride mavi göl sakin sularıyla parlıyor, gökyüzü kızıla çalıyor. Sarımtrak bir ışık yüzüme vururken, esinti başakların hışırtısını kulaklarıma taşıdı. o an, bir mısra usulca aklıma düştü
Gerçek, zihnin örtülerini kaldırdığında görünür.
uyandım
Bu yeri rüyamda kaçıncı kez görüyordum, bilmiyordumama koku, hep aynıydı.
Yatağın ortasında doğruldum. Vücudum hala rüyanın sarı tozunu taşıyor gibiydi tenimde mi kalmıştı, yoksa kulübe bir yerlerde hala duruyor muydu? Başucumda sürahi bir cam heykel gibi duruyordu suyu bardağa doldururken, bir an gölün mavisi camda dalgalandı sonra kayboldu. Yudumlarım yavaştı, her birinde gerçek dünyanın sınırları yeniden çiziliyordu. O mısra yine zihnimde yankılandı, sessiz bir soru gibi.
Aynadaki flu yansımama baktım. Gözlerim, gölün mavisiyle lekelenmiş gibiydi bir an yoksa öyle mi sanmıştım? Gözlüklerimi ararken, el yordamıyla yastığın altına uzandım gece okuduğum kitabın yanında denk geldim. Camların ardından dünya netleşti. Aynada kendim artık tanınır hale geldi. Pencereden sızan gri sabah ışığı, sarı rüyamı soldurdu.
Artık hazırlanmalıydımgün çoktan doğmuştu, ama ışık bana değil başkalarına aitti. Kapıdan süzülüp insanların arasına karışacaktım bir gölge gibi, kimse beni fark etmeden, adımlarım sessizce onlarınkine karışırken. Bir gözlemci, sanki hala sarı bir rüyanın eşiğinden bakıyormuşçasına