Yolda Olma Hali/Dragos
Kalemi elime aldığımda, zihnimdeki gürültülü kalabalık usulca çekiliyor. Sanki ağır, tanıdık bir battaniye ruhuma örtülüyor, içim ısınıyor. Sessizlik, hayatın karmaşasına bir mola bir anlık nefes gibi
Sahil yolunda yürüyorum. Marmara’nın tuzlu kokusu genzimi dolduruyor, Prens Adaları’na paralel adımlarım ritmik neredeyse mekanik. İyot kokusu ve martıların mırıltıları sessizliğime eşlik ediyor. Karşıdan geçen gölgelerin belirsiz yüzleri, rüzgarın dallarda fısıldadığı eski şarkılar… Hiçbiri ilgimi çekmiyor. Sadece yürüyorum. Bu yol, hissediyorum, beni dosdoğru 1081’e götürecek
Fotoğraf makinesini yanıma almamışım. Sabah evden çıkarken nasibimin beni buraya, bu sahil yoluna, geçmişle geleceğin kesiştiği o puslu çizgiye getireceğini bilmiyordum. Az ileride bir dere, denize kavuşuyor navigasyon bir köprü gösteriyor, herhalde orası. Derenin çağlayan sesini hayal ediyorum. 1081’de berrak hayat dolu akardı muhtemelen. Şimdi yorgun, bulanık denize ulaşırken sessizleşiyor, köprünün gölgesinde mırıldanıyor gibi
Denize bakıyorum. Aradan 944 yıl geçmiş, neredeyse bir asır. Modern zamanlar diyoruz ya, nedir bu modern zamanlar? 1081’de yaşayanlar da kendi çağlarını modern sanıyor muydu acaba? Ya bizden 944 yıl sonra yaşayanlar, bizim bu modern günlerimize bakıp ne diyecek? Ne tuhaf bir paradoks İnsan, kendini kalıplara sokmakta ne kadar mahir
Modern hayat, insanı bir şikayet döngüsüne hapsetmiş sürekli yakınan, kıyaslayan, olumsuzlukları diline dolayan bir hale getirmiş. Para yok, huzur yok, aşk yok, düzen yok… Bu yokluklar, insanı kendi boşluğunda yitip gitmeye sürüklüyor. Ama bazen bu eksiklikler kaderin bize sunduğu birer işaret. Her ihtiyaç, her yoksunluk, bir sınav ya da ders barındırıyor. Bunu zihninle kavrayabilirsin ama içindeki bir şeyler seni hala o yokluk döngüsüne zincirler. Asıl mesele, bu dersi görmek anlamak ve özgürleşmek. Al ve kurtul.
Yol devam ediyor, ben de devam ediyorum. Derenin denize kavuştuğu noktada zihnim 1081’e kayıyor. Sanki rüzgar, o dönemin hikayesini taşıyor Anadolu Selçuklu hükümdarı Süleymanşah, Bizans’la Dragos Çayı’nda bir anlaşma yapıyor. Bizans imparatoru, doğudan gelen Türkler ve batıdan gelen Normanlar arasında sıkışmış, batıya yönelmek için Süleymanşah’la uzlaşıyor. Böylece Süleymanşah, Anadolu’nun kalanını adım adım himayesine alıyor. Anadolu’nun Türkleşmesi açısından kilit bir anlaşma.
Bizans’ın Komnenos sülalesi ise tarih sahnesinde iz bırakıyor. İmparatorun kızı Anna Komnena, tarihin ilk kadın tarihçisi olarak Büyükada’da sürgünde kitabını yazıyor. Haçlı seferlerinin tohumlarını atan bu Bizans imparatoru, belki de bu kararı ile en az Türkler kadar kendi devletine ve halkına da zarar gördüttürüyor. Sahil yolunda, geçmişle bugünün kesiştiği bu noktada, her adımda zamanın döngüsünü hissediyorum