Yolda Olma Hali (6)


 Hava henüz kararmamış, akşam ezanına az bir vakit kalmış. Sokaklarda hafif bir telaş var herkes iftara yetişme peşinde. Ben de mahallenin fırınının önünde, pide kuyruğundayım. Burnuma mis gibi susam kokusu geliyor fırının bacasından çıkan duman gökyüzüne ince ince yükseliyor. Kuyruk uzun, ama kimse şikayet etmiyor. Herkesin yüzünde o tanıdık Ramazan sabrı, bir de sıcacık pideyi masaya koyma heyecanı var. Hepimiz aynı şeyin peşindeyiz: Fırından yeni çıkmış, çıtır çıtır bir Ramazan pidesi.


Pide kuyruğundayım ve önümde en  15 kişi var gibi. Sarışın bir abla sabırsızca öne yürüdü, fırının kapısından içeri girip, “Ne kadar daha bekleriz?” diye sordu. Geri geldiğinde yüzü çok sert değildi, hatta hafif tebessüm ediyordu. Demek ki fazla beklemeyeceğiz, içim rahatladı. Hemen önümde bir adam duruyor; kafasında balıkçı kukuletası, sırtında koyu yeşilden siyaha geçen bir mont. Ellerini ceplerine sokmuş, orta yaşlı biri. Sessizce bekliyor, sanki kuyruk onun için sıradan bir şey. Onun önünde genç bir çocuk var; sarışın, elindeki paraları sayıyor. Belli ki ya 4-5 pide alacak ya da başka bir şey daha alacak. bu fırının baklavası da güzel, üstelik el yapımı. Çocuğun önünde iki bayan sohbet ediyor. İnsan sohbet etmek için mi pide kuyruğuna girer, diye düşünüyorum. Ama Ramazan’da böyle işte, kuyruk bile muhabbet alanı oluyor. L biçiminde uzayıp giden kuyruk fırının kapısına kıvrılıyor. İçeride de 5 kişi varsa, önümde tam 20 kişi var demektir. Fırmdan gelen sıcaklık dışarıya taşıyor; camlar buğulanmış. Kuyruk yavaş yavaş ilerliyor, ama kimse acele etmiyor.


Ramazan kokusundan tanır mısınız? Ben tanırım. Mis gibi kokar, hiçbir şeye benzemez bu koku. Sanki güneş bile farklı ışıldar hava soğuk olsa da okşar seni, bir ulviyet kaplar her yanı. Bereket gelir hayata. Aslında bence bu tövbe ayıdır, oruç da bunun kefareti. Kur’an-ı Kerim’de de geçer oruç tövbedir, kefaret ödemenin bir yoludur tövbesini beyan edercesine. İşte o koku, o hisle doluyorum yine, bu kuyrukta beklerken. Ezana az kaldı, sokaklar telaşlı ama huzurlu. Ramazan böyle bir şey işte.


Kur’an-ı Kerim’de orucun tövbe bağlantısı açıkça görülüyor. 


  • Nisa Suresi 92. ayette: Bunları yapamayan kimse ise Allah’a tövbe olarak iki ay peş peşe oruç tutmalıdır.
  • Maide Suresi 89. ayette: Bunları bulamayan kimse ise üç gün oruç tutmalıdır.
  • Maide Suresi 95. ayette: Yoksulları doyurarak kefaret öder veya buna denk gelecek kadar oruç tutar ki böylece yaptığının cezasını çekmiş olsun.


İşte insan bu tövbe sayesinde arınmak döngüsüne giriyor. Oruçla, sabırla, kendini tutarak bir nevi kendi içindeki yüklerden kurtuluyor. Her aç kalınan an, her susuz geçen saat, insanı kendine getiriyor; nefsini terbiye ediyor, kalbi hafifletiyor. Bu döngü sadece bedeni değil, ruhu da temizliyor. Hatalarını düşünüyor insan, nerde yanlış yaptım diyor, sonra o pide kuyruğunda bile bir sabırla, bir umutla dururken yeniden başlama fırsatı buluyor. Ramazan, bu arınma için bir kapı açıyor tövbeyle insan kendini yeniliyor, sanki her iftarla birlikte yeni bir sayfa çeviriyor. Bu koku, bu his, işte bunun için eşsiz.


Kuyruk nihayet ilerliyor. Sarışın abla pideyi alıp hızlı adımlarla uzaklaşıyor, montlu adam sakin sakin kâğıda sardırıp alıyor. Genç çocuk hem pide hem baklava kapıp sırıtarak geçiyor. İki bayan, “Biraz geciktik ama olsun,” diyerek muhabbetle ayrılıyor. Ve sıra bana geliyor. “Bir yumurtalı pide” diyorum.  Kağıda sarılı sıcacık pide nihayet elimde. O an içimde çocukluktan kalma bir his canlanıyor; annemin iftara dakikalar kala fırından aldığı yumurtalı pideyi masaya koyduğu günler. Ramazan’ı diğer aylardan ayıran bu manevi hazsa, pideyi de ayıran işte bu sıcacık yumurtalı tat. Kağıda sarılı pide elimde huzurla eve doğru yürüyorum.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yolda Olma Hali/Tutunmak

Yolda Olma Hali/Sokaklar